9/09/2023

Kintsugi, Japonlar' ın kırılan eşyaları tamir ettiği bir sanat. Kırılan parçalar, altın ya da gümüş tozu karıştırılmış reçine ile onarılıyor. Bu sayede hem parçalar sağlam bir bütüne dönüşüyor hem de değerleri artıyor. Ayrıca bu onarım işlemiyle, eşyaların kırılan bölgelerinin üzeri kapatılmıyor. Yani kusurlar gizlenmiyor ve görünür hale getiriliyor. 


Kırıl Ama Dökülme

Hayatın bizi kırıp dökmemesi mümkün değil. Tabi ki bunun olmaması ya da en az olması için çaba gösteriyoruz. Ama asıl önemli olan kırılan parçalarımızı onarıp, derslerimizi alıp daha güçlü hale gelmiş bir şekilde hayatımıza devam etmek. Etrafımızda geçmişte meydana gelmiş kırıklarını, yaralarını anlatan insanları görürüz. Bunu hepimiz yaparız ve bu çok insanı bir şey. Ama bazı insanlar sürekli bunu yaparlar. Onlar kırıklarını tamir edememiş hatta o kırıkları bahane ederek onların arkasında saklanma yolunu seçmiş insanlar oluyor genelde. Yaralarını anlatıp insanların onları dinleyip anlamalarını bekliyorlar. Ama haberler kötü. İnsanlar bir yere kadar dinlemeye ve anlamaya çalışıyorlar, sonra da olay mahallinde uzaklaşıyorlar. Çünkü kimsenin umurunda değil. 

Yol

Ne yapacağız o halde? Bize hak verecek yeni insanlar mı bulmaya çalışacağız? Yoksa bizim gibi mağdur olmuş mağduriyet arkadaşları bulup, biri birimizi anlayıp, eyleyip yerimizde mi sayacağız? Bunun cevabı ne istediğimizle ve ne yapabileceğimizle ilgili. Eğer elimizden geliyorsa kırılan parçalarımızı toplayacağız, edindiğimiz tecrübeyle ve öğrendiklerimizle parçaları bir araya getirip tek parça halinde yola devam edeceğiz. Eğer yola devam edecek gücümüz ve kapasitemiz yoksa hikayemiz cepte zaten. Asıl mesele hikayede değil, hikayeden sonra ne yaptığımızda. Hikaye de bizim yol da.    

7/24/2023

Etten duvar örmek, futbolda çok iyi savunma yapan takımları tanımlamak için kullanılır. Ya da bir alanı, kişiyi korumak için insandan oluşturulan koruma çemberi de bu şekilde tanımlanır. Yani burada temel amaç korumadır. 

Seçemediğimiz çevremiz olan aile ve akrabalarımızın dışında başka çevrelere de ihtiyacımız vardır. Oturduğumuz mahalleden, çalıştığımız işyerinden, katıldığımız sosyal, sportif ya da siyasal gruplardan oluştururuz bu çevreleri. Zaman içerisinde katılmış olduğumuz grupların bir parçası haline geliriz. Yavaş yavaş etrafımızı dışarısıyla bağlantıyı azaltacak '' Etten duvar'' ile çevirmeye başlarız. Grupların genel görüşü bizim görüşümüzün yerini almaya başlar. Farklı görüşlere kapalı, karşı taraftaki insanlara karşı katı ve tahammülsüz olmaya başlarız. Grupların amacı zaten grup üyelerini konsolide etmek, biz ve onlar olgusunu yerleştirmektir. Sporda, siyasette, çeşitli dernek oluşumlarında çok belirgin bir şekilde görürüz bunu. Bizim her yaptığımız doğru ve güzel, karşı tarafın her yaptığı yanlış ve kötü olarak görülmeye başlar. Bazılarımız farkında olmadan bu etten duvara hapsolurken, bazılarımız ise bilerek ve isteyerek bunu tercih ederiz. Eğitim seviyesinin yüksek ya da düşük olması da bu davranış biçimini değiştirmez. Bir yere ait olma ve yüksek ideallerin bir parçası olma güdüsü insanın doğasında vardır. Bir yere ait olmak iyidir ama bu aynı zamanda başka hiç bir yere ait olamamaya doğru götürebilir bizi. 

Kapı

Bu duvarların arasında hapsolmaktan kurtulabilmemiz için kapılara ihtiyacımız var. İstediğimiz zaman açıp başka insanları davet edebileceğimiz ve aynı zamanda çıkıp başka dünyaları görebileceğimiz, nefes alabileceğimiz kapılara. Böylece başka hayatların, başka fikirlerin olduğunu görebilir, başka insanları daha kolay anlayabiliriz. Bu da iletişimin kolaylaşmasını sağlarken çatışmaların ve kavgaların azalmasına yardımcı olur. 

6/03/2023

Kişisel gelişim kitaplarında ve öğretilerinde, ileri gidebilmek ve huzurlu olabilmek için toksik kişi ve ilişkileri hayatımızdan çıkartmamız gerektiği söylenir. Biz de belli bir finansal güce ve kariyere erişince bu durumun farkına varıp ''Çevre'' temizliği yapmaya başlarız. Bu sayede bir uçan balon gibi ağrılıklarımızı atarak yükselmeyi ve huzura ermeyi umarız.

Sonradan hayatımıza giren kişileri de dahil ederek yeni bir çevre oluştururuz. Bu döngüde nedense sadece bizim balondan yüklerimizi attığımızı düşünürüz. Ama aynı anda başka balonlarda da bizi atıp yükselen kişiler olabileceği aklımıza gelmez. Nedense biz kendimizi başkalarının toksik yükü ya da onlara olumsuz katkı veren ilişki olarak düşünmeyiz. Eski dostlarımız, çocukluk arkadaşlarımız, eski mesai arkadaşlarımız ve aynı ortamda mecburiyetten bulunduğumuz ama kendimize yakın sandığımız insanlarla eskisi kadar görüşemediğimizde ''Havada uçtuğumuz'' u düşünmenin zamanı gelmiştir. Bir türlü buluşamama, programları denk getirememe durumu artmaya başlamışsa ve etrafta bir serinlik hissediyorsak bilelim ki bizim de bir balondan aşağı doğru yolculuğumuz başlamıştır. Hatta, ''Niye aramıyorsun'' sorusunu da sormaya başlamışsak kendimize iyi yolcuklar diyebiliriz. 

Gemliğe doğru 

Denizi göreceksin

Sakın şaşırma

Orhan Veli' nin şirinde dediği gibi şaşırmaya gerek yok. Dolayısıyla çok da şey etmemek lazım. Ya balonla yükselmek için yük atarız  ya da bizi yük diye atarlar. Balon da hayat gibi yoluna devam eder.

5/03/2023

Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk' un 6 yılda yazdığı ve 2014 yılında yayınlanan romanıdır. Orhan Pamuk romanında 1969- 2012 yılları arasında İstanbul' un kentsel ve toplumsal dönüşümünü boza satıcısı Mevlüt' ün yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Olaylar kurmaca 2 mahalle olan Kültepe ve Duttepe' de geçiyor. 

Konya' nın Beyşehir ilçesinden çalışmak için İstanbul' a gelen Aktaş ve Karataş ailesi mensuplarının yaşadıkları, şehirde tutunmak ve para kazanmak için verdikleri mücadele son derece akıcı bir dille anlatılıyor. Bununla birlikte Orhan Pamuk' un detaycı anlatımıyla İstanbul özelinde Türkiye' deki toplumsal ve siyasal gelişmelere de yer veriliyor. Köyden kente göç, gecekondulaşma, gettolaşma, hemşericilik ve kentsel dönüşüm Mevlüt' ün bakış açısıyla aktarılıyor. Bunlarla birlikte aşk da romanın ana konularından.  Roman, Mevlüt' ün amcasının oğlunun düğününde görüp gözlerine aşık olduğu ve 3 yıl boyunca aşk mektubu yazdığı kızı kaçırmasıyla başlıyor. Burada Mevlüt' ü büyük bir sürpriz beklemektedir. Romanda karakterler söz alıp görüşlerini aktarıyor. Orhan Pamuk bu kitabı yazmadan önce, sokak satıcısı olan Mevlüt' ün duygularını kitaba yansıtabilmek için bozacı, yoğurtçu, köfteci vb sokak satıcılarıyla görüşmüş ve onlarla röportajlar gerçekleştirmiş. Hatta yoğurtçularla görüşmek için Beyşehir' e gitmiş. Kitabın kapağındaki fotoğraf Ara Güler tarafından çekilmiş. Kitaptan bazı alıntılar:

'' İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde insanın kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı''

'' Bitip tükenmez bir nehrin kolları gibi sokaklarda kararlılıkla akan durdurulmaz Beyoğlu kalabalıkları yollarını, yönlerini, hızını çok sık olduğu gibi gene değiştirmiş, insanlar tıpkı yatağını değiştiren nehrin kollarında olduğu gibi başka köşelerde, kavşaklarda birikmeye başlamıştı.''

'' Bazen hiçbir perdenin kıpırdamadığı, hiçbir pencerenin açılmadığı sessiz bir sokakta yürürken bunun buralardan ilk geçişi olduğunu mantığıyla bilmesine rağmen, bu sokaktan masallar kadar eski bir zamanda geçmiş olduğunu hissediyor, şu anı bir hatırayı yaşar gibi yaşamaktan zevk alıyor, '' Boo-zaa'' diye bağırırken aslında kendi hatıralarına sesleniyormuş gibi hissediyordu kendini.''

4/05/2023

İki keşiş yolda yürüyorlarmış. Su birikintisinin önünde bir kadının karşıya geçmek için beklediğini görmüşler. Keşişin biri kadını kucağına almış ve karşıya geçirmiş. Diğer keşiş şaşkın ve kızgın bir şekilde arkadaşına bakmış. 1 kilometre kadar yürüdükten sonra konuşmaya başlamış. ''Ne yaptın sen, bizim kadınlara bırak dokunmayı bakmamız bile yasak.'' Arkadaşı cevap vermiş: ''Ben o kadını 1 kilometre geride bıraktım sen hala taşıyorsun.''

Hayatımız boyunca olumlu ya da olumsuz olaylarla ve davranışlarla karşılaşırız. Bunları çoğunu hatırlamayız. Ama bize etki eden, önemli olduğunu düşündüğümüz bazılarını ise taşımak için sırt çantamıza doldururuz. Bunların arasında bize yararlı yükler olduğu gibi pek çok zararlı yükler de olur. Uğradığımız haksızlıklar, incitici sözler, keşkelerimiz, yanlış olduğunu düşündüğümüz adımlarımız, kan davalarımız, kin davalarımız, affedemediklerimiz, önyargılarımız, takıntılarımız bu zararlı yükler arasında sayılabilir. Eğer bu zararlı yükleri zaman içerisinde azaltmayıp arttırmaya devam edersek taşıdığımız ağırlık artar ve hareket etmemiz zorlaşır. Ayrıca faydalı yüklere de yer kalmaz. Bunun sonucunda katı, uzlaşmaz, sabit fikirli, kavgacı ve mutsuz insanlara dönüşürüz. 

Süresiz Taşıma

Taşıdığımız eşya, çanta vb. yükleri belli bir süre taşıdıktan sonra bırakıyoruz. Çünkü onlarla işimiz bitiyor ve taşımamıza gerek kalmıyor. Ama sırt çantamıza doldurduğumuz geçmişin duygusal yüklerini nereye kadar taşıyacağımız belli değil. Hesaplaşmamızı ya da kabullenmemizi tamamlayamadığımız için sırtımızda taşımaya devam ediyoruz. Herkesin taşıma kapasitesi de aynı değil. Kimisi küçük denilebilecek bir olayı büyüterek çantasını dolduruyor. Kimisi de çok daha fazla yükü taşıyabiliyor. Ama sonuçta bunlar fazlalık ve atılması gerekiyor. Bunun için bazı insanlar farkındalık edinip kendi çabalarıyla yüklerinden kurtulurken kimileri de profesyonel desteğe ihtiyaç duyuyor. Kimileri ise bu yükleri kendilerinin doğal parçası sanıp görünmez kamburlarıyla hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 

Gönüllü Taşıma

Gereksiz yükleri taşımamalıyız diyoruz ama bazı insanlar da bu toksik yükleri isteyerek taşıyorlar. Geçmişte ya da günümüzde elde edemedikleri için bahane ve sığınma aracı olarak bulunduruyorlar. Yapamadıkları için kendilerine ya da çevrelerine, geçerli olduğunu düşündükleri bu mazeretleri sunarak kendilerine bir koruma alanı yaratmak istiyorlar. Bu davranış sorunu çözmemekle birlikte çok insani ve insanların kendilerini iyi hissetmesini sağlıyor. Ne de olsa herkes hayatta kalmaya çalışıyor.

2/16/2023

Deprem ülkesinde yaşadığımızı bir kez daha hatırladığımız büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Neredeyse tarihte görülmeyecek şekilde arka arkaya 7,7 (Merkez üssü Pazarcık) ve 7,6 (Merkez üssü Elbistan) gibi çok şiddetli iki deprem meydana geldi. Bunun sonucunda, 11 ili etkileyen, binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına, binlerce binanın yıkılmasına  yol açan büyük bir felaket ortaya çıktı. Deprem ülkemizin bir gerçeği. Her ne kadar kafamızı diğer tarafa çevirip görmezden gelmeye çalışsak da orada tüm gerçekliğiyle duruyor. Deprem ülkesi olduğumuz gerçeğinin yanında başka bazı gerçekleri de görmüş olduk. 


Unutma Gerçeği

İnsan beyninin en önemli özelliklerinden birisi unutabilmesidir. Bu sebepledir ki başımıza gelen pek çok acıya katlanabiliyoruz. Ama kurumsal hafızanın unutması çok yanlış. 1999 depreminin yaşattığı bunca acıya rağmen sonra meydana gelecek depremlere karşı önlem alınmamış,  neredeyse duyarsız kalınmış denilebilir. Deprem yönetmelikleri çıkartılmış ama binaların bu yönetmeliğe uygun yapılıp yapılmadığı kontrol edilmemiş. Yönetmeliğe uygun yapılan dayanıklı binaların depremde yıkılmadığı görülüyor. Yani '' Deprem öldürmez, bina öldürür'' sözünün ne kadar doğru olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Ayrıca 1999 depreminden sonra fon oluşturmak için toplanan vergilerin bu iş için harcanmayıp başka alanlarda kullanıldığı görüldü. Geçmiş yıllarda bir bakan da bu vergilerin yollar ve köprüler vb. gibi yatırımlara harcandığını söylemişti. Oysaki bu fon binaların güçlendirilmesi, yeni yapıların etkin kontrolü, ekipman alımı ve personel eğitimi için kullanılsa bu kadar büyük acı ve yıkım yaşamazdık. Ayrıca deprem sonrası can kayıpları oluşmaz, bunun yanında büyük maddi külfet meydana gelmezdi.

Fırsatçılık Gerçeği

Temelde deprem bölgesinde yağma, hırsızlık yapanla evini fahiş fiyata kiraya veren, yiyecek, içecek, ihtiyaç duyulan malzeme fiyatlarında büyük artışlar yapanlar aynıdır. Hepsi fırsatçılık yapmaktadır. Maalesef her türlü felaketin ardından bu tür insanlarla karşılaşıyoruz. Vicdan devre dışı kalıyor. Bu insanlara ciddi yaptırımlar uygulanmalı ki vicdanlarının çalışmadığı yerde cezaları hatırlasınlar ve bu tür işlere kalkışmasınlar. 

Siyaset Gerçeği

Maalesef yıllardır siyaset yüzünden ayrışan insanlar arasında, bu durumda bile pozisyonlarını koruma çabası içerisine giren ''Siyaset esnafları'' vardı. Siyasetten geçinen, siyaset sayesinde bir şeyler elde edebilmiş insanlar. Her iki siyasi kutup arasında da bu tip insanlar vardı. Çok yazık. İnsanlar can derdindeyken bile hala siyasi mücadele veriyorlardı. Şu ortamda bile bir araya gelmemek için çabaladılar. Onlar adına utandık maalesef. Oysa ki Türkiye' nin her yerinden binlerce tır yardım malzemesi bölgeye gönderildi. Gönüllüler bölgeye akın etti. İnanılmaz bir dayanışma vardı. Bir kez daha insanımızla gurur duyduk. Herkes elinden geleni canla başla yapmaya çalıştır. Ne mutlu. Herkesin siyasete bakışını gözden geçirmesinde yarar var.

Medya Gerçeği

Medyanın halinin de içler acısı olduğunu görmüş olduk. Tarafına göre, objektiflikten uzak yayınlar yapıldı. Depremzedeler konuşmasın diye itekleyen, onlardan uzaklaşan muhabirleri gördük. Medyanın bir kısmına göre her şey iyi yapılıyordu, diğer kısmına göre her şey kötü yapılıyordu. İyi yapılanlarda oldu, kötü yapılanlar da oldu. Ama objektif bilgi alma şansımız pek olmadı.

12/22/2022

Katar' da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası Arjantin' in şampiyonluğuyla sona erdi. Kış mevsiminde yapılmasıyla diğer dünya kupalarından farklı olarak öne çıkan şampiyona, Messi' nin kazandığı ilk dünya kupası olması sebebiyle ve müthiş final maçıyla da akıllarda kalacak. 


Normal süresi 3-3 biten ve penaltılara giden final maçı, kupa tarihinin en güzel final maçlarından biri olarak değerlendirildi. Dünya futbolunun son 15 yılında damga vurmuş olan Messi' nin oynayacağı son dünya kupasını kupa alarak kapatması da pek çok futbolseverin dileğiydi. Bu dilek gerçekleşip Arjantin kazanınca biz de kazanmış olduk:)
Nusret
Buraya kadar her şey futbol sahasının içerisindekilerle ilgiliydi. Ne zaman maç bitti başka aktörler ve rol çalma çabaları devreye girdi. Salt Bae hareketiyle dünyada tanınan, restoranlarında ağırladığı ünlülerle pozları bulunan medyatik bir figür olan Nusret, yoğun reklam faaliyetlerine Katar' da da devam etti. Maç bitiminde sahaya inerek futbolcularla ve dünya kupasıyla poz verdiği hatta Messi ile fotoğraf çekilmek için onu çekiştirdiği görüldü. Messi şaşkın ve kızgındı. Nusret bir futbol figürü değildi. Hatta Arjantinli hiç değildi. Peki ne arıyordu maçtan hemen sonra sahada. Yoğun güvenlik önlemlerini aşıp sahaya inmesi mümkün değildi. 
Money Talks
Tabi ki burada özel izinler olduğu belliydi. Kim bilir kaç para ödeme yapılmıştı. Reklamın iyisi kötüsü olmazdı nasıl olsa. Zaten Nusret' in 49.8 milyon takipçili Instagram hesabına bakıldığında, Arjantinli futbolcularla çekilmiş Dünya kupası fotoğraflarının yanında, Katar Emiri ve FIFA başkanıyla da fotoğrafları görülüyordu. Katar' da para konuşuyordu. Dünya Kupasının futbolla ve futbol kültürüyle ilgisi olmayan Katar' da oynanması da paranın gücüydü. Paranın gücü futbola saygı duymuyordu. 36 yıl sonra gelen dünya kupasının kupa kaldırma fotoğrafının, kaptan Messi' nin üzerinde formasıyla değil Bişt' le gerçekleşmiş olması da bunun sonucuydu. FIFA başkanı İnfantino' nun da Messi' nin, Bişt' i giymesi için çaba gösterdiği de gözlerden kaçmadı. 
Her ne kadar Bist Katar' da üst düzey kutlamalarda giyilen onurlandırıcı bir kıyafet olsa da Arjantinliler' i onurlandıracak şey kendi formalarıdır. Daha sonraki dünya kupalarında turnuvayı düzenleyen ülkeler de benzer uygulamalara gidip futbolun ruhunu zedeleyici hareketlerde bulunabilirler. Katar 2022 Simon Kuper' in ünlü kitabını yeniden hatırattı bize: '' Futbol Asla Sadece Futbol Değildir''

12/07/2022

Özellikle son yıllarda artan nüfus, yoğun göç dalgası, mevcut konut stoklarının yenilenmesi ihtiyacı ve inşaat furyası konut üretim hızını çok arttırdı. Bunun için yeni alanlara ihtiyaç duyuldu ve gözler doğaya doğru çevrildi. Ormanın dibinde konut projeleri yapıp ''İşte orman'' diyerek reklam yapan müteahhitleri de gördük. 


Yapılan yeni düzenlemelerle ormanlık alanlara girildi ve bazı ormanların orman vasıfları kaybettirildi. Ağaç ormanlarının yerini beton ormanları almaya başladı. Hal böyle olunca doğal alanlarda yaşayan canlılar komşumuz oldu. Hatta yaşam alanlarını ortak kullanmaya başladık. Özellikle sokak köpekleriyle yeni kurulan şehirleri paylaşır olduk. Kendilerine bakan sahipleri tarafından ormanlık alanlara bırakılan-atılan köpekler, kontrolsüz bir şekilde çoğalmaya başladı. Yiyecek bulamadıklarında da şehirlere gelmeye başladılar. Sokakta yaşayan köpekler daha saldırgan oldular. Bununla birlikte köpeklerin insanlara saldırdıklarına şahit olmaya başladık. Bu saldırılar, kimi zaman ciddi yaralanmalara, bazen de ölümlere yol açtı. Hatta köpekten kaçarken araba çarpması sonucu yaralanan ya da hayatını kaybedenler de oldu. Sahibiyle birlikteyken bile kontrol dışında olup, insanları korkutan hatta saldıran köpekler varken, sahipsiz olanlar daha büyük tehlike potansiyeli barındırıyor. 

Hayvan Sevmek

Bu durumun sonucunda yeni kutuplaşma alanı ortaya çıktı. Sokak hayvanları toplatılsın ve barınaklara yerleştirilsin, sokaklarda köpekler gezmesin diyen bir grup oluştu. Diğer tarafta ise ''Onlar da can'' diyen, yaralanan ve ölen insanlardan hiç bahsetmeyen, onları umursamayan bir kısım ''hayvan severler'' var. Köpekten korkan çok sayıda insanı ise hiç konu etmiyorlar. Bu davranışlarıyla ''Hayvan sevmeyen insan sevmez'' tezini de çürütüyorlar. Hayvan seviyorlar ama insan sevmemiş, insanları önemsememiş oluyorlar. 

Evcil Hayvan Sorumluluğu

Evcil hayvan besleyenlerin, besledikleri hayvanlara iyi bakma ve sıkılınca sokağa atmama sorumluluğu olduğu gibi başka sorumlulukları da vardır. Örneğin komşularına karşı olan sorumlulukları. Özellikle köpeklerini evlerinin balkonunda bırakıp gitmeleri yüzünden köpeklerin saatlerce havlamaları ve bunun komşuları rahatsız edebileceğini düşünmeliler. Aynı şekilde sabahın çok erken ya da gecenin geç vakitlerinde havlayarak insanların uyku düzenlerini bozmalarına karşı da önlem almalılar. Köpeklerini gezmeye çıkarttıklarında onların dışkılarını da alıp çöpe atmaları gerekir. Bu sayede açık alanlarda ve parklarda dolaşan insanlar kötü sürprizlerle karşılaşmamış olurlar. 

Barınak

Sokak köpekleri konusu açılında ilk akla gelen onları barınaklara yerleştirmek. Ama sayılar bunun pek mümkün olmadığını gösteriyor. Türkiye' de sokak köpeği sayısının 10 milyon civarında olduğu belirtiliyor. Kayıtlı sokak köpeği sayısı ise sadece bir milyon civarında. Temmuz 2021  itibariyle ülkemizde bulunan 255 barınakta toplam kapasite 93.015. Ayrıca veteriner hekim sayısı da çok yetersiz. Mevcut barınakların koşulları ve hayvanlara yapılan kötü muamele de cabası.

Ne Yapmalı

Hayvanlara da yer açan ama aynı zamanda insanları da sokak hayvanlarının saldırılarından   koruyan bir yöntem bulmak gerekir. Bunun bireylerden çok yerel ve genel yönetimlerin işbirliğiyle çözülmesi daha kolay ve kalıcı olur. Satın alınan veya sahiplenilen hayvanların sokağa atılması engellenmeli. Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, sadece geçerli gerekçelerle barınağa bırakılabilmesi ve bu hayvanları sokağa bırakanlara ise ciddi para cezaları verilmesi gerekiyor. Bununla birlikte barınakların standartları ve kapasiteleri yükseltilmeli.  Ayrıca sokak köpeklerinin nüfus artış hızını yavaşlatacak önlemler de değerlendirilmeli. Hayvanlara şiddet ve kötü muamele uygulayanlar da caydırıcı cezalar almalı.

11/24/2022

Kör nokta, sürüş esnasında aracın yan ve dikiz aynalarından görülmeyen yerleri ifade eder. Şerit değiştiren bir araç, bazı noktalarda diğer araçların aynaları tarafından görülmeyebilir. Bu noktalara kör nokta denir. Araçlarda olduğu gibi insanlarda da kör noktalar bulunmaktadır. Var olan ama bizim görmediğimiz noktalar yani eksik yanlarımız.

Kör Noktalarımız

Her insanın eksik, hatalı davranışları ya da zayıf noktaları olabilir. Bunların kör noktaya dönüşmesi kendi davranışlarımızın sonucunda olur. Önyargılarımız, egolarımız, takıntılarımız, kendimize karşı objektif olmayışımız, düzeltmemiz ve geliştirmemiz gereken alanları bize karşı görünmez kılıyor. Yani onları mevcut bakış açımızla göremez hale geliyoruz. Biz görmüyoruz belki ama onlar orada duruyorlar. Kör nokta alanlarımızın geniş olması bizi daha bencil, eleştiriye kapalı, iletişimi kötü ve savunmacı yapıyor. Bunun sonucunda daha baskıcı ve otoriter hale geliyoruz. Araçlardaki kör noktalar trafik kazalarına yol açarken, insanlarda bulunan kör noktalar ise iletişim kazalarına ve çatışmalara yol açıyor.

Johari Penceresi

Amerikalı psikologlar  Joseph Luft ve Harry Ingram tarafından ortaya konulan Johari Penceresi, iletişim ve ilişki becerilerimizde hangi yönümüzün daha baskın olduğunu ortaya koyuyor.  

Buna göre bizim hakkımızda:
Hem bizim hem de başkalarının bildiği bilgi Aleni Bilgi,
Bizim bildiğimiz ama başkalarının bilmediği bilgi Özel Bilgi,
Bizim ve başkalarının bilmediği bilgi Bilinmeyen,
Bizim bilmediğimiz ama başkalarının bildiği bilgi Kör Nokta
olarak tanımlanıyor.

Görebilmek

Araçlarda kör noktaları görebilmek için ilave ayna ve kamera sistemleri kullanılır. Yani ilave destekler alınır. Kendi kör noktalarımızı göremediğimiz için biz de dışarıdan destek almalıyız. Öncelikle kör noktalarımızın olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Bununla birlikte bize kör noktalarımızı açıklıkla ve güvenilir bir şekilde söyleyebilecek arkadaş, dost, rehber vb. insanlara ihtiyacımız var. Bu insanlar bizim aynalarımız. Onların yaptıkları geri bildirimlere karşı kendimizi savunmaya geçmememiz gerekiyor. Bize geri bildirimde bulunan insanları ikna etmeye çalışmak yerine, onların söylediklerinin kendi içimizde muhakemesini yapmamız gerekiyor. Zaman içerisinde kör noktalarımızın aydınlanmaya başlayacaktır.

11/15/2022

Cinayet romanları ile tanıdığımız Ahmet Ümit' in yeni romanı ''Bir Aşk Masalı'' Yapı Kredi Yayınları' ndan çıktı. Ama bu kitabın konusu cinayet değil ve Başkomiser Nevzat karakteri bu kitapta yer almıyor. Kitabın konusu adından da anlaşıldığı gibi aşk. Kitabın sloganı kapakta yer aldığı gibi ''Özgürlük Yoksa Aşk da Yoktur''.

 
Kitabın konusuna gelince: Zamanın birinde yeryüzünde beş kıta ve bu beş kıtada sadece beş ülke varmış. Bu ülkeler: Buz Ülkesi, Rüzgar Ülkesi, Kum Ülkesi, Dağ Ülkesi ve Su Ülkesi imiş. Bu beş ülkeyi yöneten kralların sadece birer oğulları varmış. Huzur içinde yaşayan bu ülkelerde beş prens de geleceğin kralı olacakları için çok iyi yetiştirilmişler. Günün birinde beş prensin aynı rüyayı görmesiyle olaylar başlamış. Beş prens de rüyalarında, beş kapısı olan kadim bir kentte, güzeller güzeli bir kız görmüşler ve kıza aşık olmuşlar. Daha sonra da rüyalarını yorumlatmak için kahinin yolunu tutmuşlar. Kitapta beş prensin rüyalarının aşkını ararken başlarından geçenler anlatılıyor. Doğayla, hayvanlarla ilişkileri ve mücadeleleri anlatılırken bir yandan da insanın içindeki iyi ve kötünün çekişmesinden de bahsediliyor. Aynı zamanda aşkın aydınlık yüzüyle birlikte karanlık yüzüne de dikkat çekiliyor. Ahmet Ümit' in son derece akıcı anlatımı ve müthiş hayal gücü son derece sürükleyici bir kitap ortaya çıkartmış. Kitaptan bazı alıntılar:

''İyilik yoksa insan da yoktur, tıpkı kötülük gibi. İnsan iyilik ile kötülüğün birleşmiş halidir. İnsan ruhu bu ikisinin sarayıdır. Biri olmadan öteki olmaz. Mesele karar anında hangisini seçeceğindir.''

''Çöldeki en büyük düşman çölden başkası değilmiş. Çöl sadece kendisini anlayanların, huyunu bilenlerin, kadim gücüne saygı duyanların yaşamasına izin verirmiş.''

''Ve tanrıların en sevdiği kullar aşıklardır. Çünkü aşıkların yürekleri inanç, akılları tutku, ruhları masumiyetle yıkanmıştır.''

''Aşkın aşktan başka amacı yoktur.''

Subscribe to RSS Feed Follow me on Twitter!