11/28/2023

Hepimizin hayatında keşkeler ve pişmanlıklar vardır. Acaba geri dönebilseydim ve farklı bir tercih yapabilseydim her şey daha farklı olur muydu diye düşünmüşüzdür. Böyle bir imkanımız yok ama Nora Seed' in eline istemeden de olsa böyle bir imkan geliyor.

Babası sakatlık nedeniyle sporu bırakmış eski bir sporcudur ve Nora' yı yüzücü olmaya yönlendirmiştir. Aile içinde huzursuzluk ve kavgalarla geçen bir çocukluğu vardır. Abisi ile de arası kötüdür. Nora Hayatı boyunca pek büyük karar alıyor.  Madalyalı bir yüzücüyken sporu bırakıyor. Başarılı bir solist ve söz yazarıyken müzik grubundan ayrılıyor. Jeolojiye ilgi duyduğu ve buzul bilimci olmak istediği halde felsefe okuyor. Düğününe iki gün kala sevgilisi Dan ile evlenmekten vaz geçiyor. Aldığı kararların sonuçları pişmanlıkları da beraberinde getiriyor. Daha sonra Nora' nın hayatı yolunda gitmemeye başlar. İşinden kovulur, kedisi ölür, piyano dersi verdiği öğrencisinin annesi arar ve ders almaktan vazgeçtiğini söyler. Nora oldukça mutsuzdur ve hiç bir şeyi beceremediğini düşünmeye başlar. Bu da onu intihara götürür. Gözünü açtığında kendisini '' Araf''' ta bulur. Yani Gece Yarısı Kütüphanesinde. Orada bulunan kütüphaneci de Nora' nın okulundaki kütüphaneci Louis Elm' dir. Bayan Elm Nora' ya pişmanlıklarını ortadan kaldırma ve mutluluğu yakalama şansını sunar. Buna göre Nora geçmişe dönüp vazgeçtiği hayatları yaşama şansı bulur. Bakalım mutluluğu hangi hayatında bulacaktır? Oldukça popüler bir konu hakkında, gayet akıcı bir dille yazılmış güzel bir kitap. 42 dile çevrilen, 296 sayfalık kitap İngiliz yazar Matt Haig tarafından yazılmış ve pek çok ödül almış.  

''Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var, dedi. Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün. Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?''

''İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.''

''İnsan en nihayetinde sınırları olan, her şeyi genelleyen, otomatik pilotta yaşayan, zihnindeki dolambaçlı yolları düzleştiren bir yaratıktı ve tabii ki bu yüzden sürekli kaybolup duruyordu.''

''Korku, bir mahzene girerken kapının kapanıvereceğini düşünerek endişelenmekti. Umutsuzluksa o kapının kapanıp üstüne bir de kilitlenmesi demekti.''

''Yalnızca algılayabildiğimiz kadarını biliriz. Deneyimlediğimiz her şey, en nihayetinde, algılayabildiklerimizden ibarettir. Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.''

11/04/2023

Ünlü hekim ve filozof İbni Sina' nın neredeyse bin yıl önce söylediği güzel bir söz var: ''Kimse görmek istemeyen biri kadar kör değildir.'' Bu sözün söylendikten bin yıl sonra bile geçerliliğini koruması, insanın pek değişmediğini de gösteriyor aynı zamanda.


Görmek istemeyen gözler kadar bu gözlere görünmeye çalışmak da büyük problem. Görmek istemeyen insanlar ailemiz ve akrabalarımız olabildiği gibi, arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız ve yöneticilerimiz de olabiliyor. Siz 10 birim iş yaparsınız görmek istemezler, başkası 1 birim yapar onu görebilmek için neredeyse çaba harcarlar. Tabi ki herkesten, her yaptığımız iyi şeyi görmesini beklememeliyiz. Ama görülmek isteği pek çoğumuzda bulunan bir istek. Özellikle görmesini istediğimiz kişiler tarafından görülmediğimizde bu sinir bozucu bir durum olabilir. 

Neden Görülmüyoruz

Bunun pek çok sebebi olabilir. Örneğini enerjisel boyutta bir sıkıntımız olabilir bu da yaptıklarımızın görülmesini engelliyor diyebiliriz ama buraya girersek çıkamayız:) Görmek istemeyenlerin kişisel husumetleri, önyargıları, kıskançlıkları, rekabet duyguları vb. pek çok sebebi olabilir. Kimi patron ve yöneticilerin yönetim tarzı bu şekilde olabiliyor. İyi iş çıkartan çalışanı görmezden gelme sebebi çalışanın rehavete girmemesi, motivasyonunu kaybetmemesi, prim ve yüksek zam beklentisi  içerisine girmemesi olabiliyor. Kimisi de para alıyor zaten görevi bu diye düşünüyor. 

Görülmezsek Ne Olur

İş hayatında görülmek önemli. İşte çalışmaya devam edebilmek, prim ya da terfi alabilmek için yaptıklarınız ilgili kişiler tarafından görülüp doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Özel hayatta duygular daha ön planda olduğu için bu durum insanlar üzüyor. Sinirlenip açıklama yapma ihtiyacı hissettiriyor. Hem iş hayatında hem de özel hayatta görülmemek bir süre sonra değersizlik hisse oluşmasına neden olabilir.

Gaslighting

Gaslighting, psikolojik bir manipülasyon ve mobbing yöntemidir. Karşıdaki kişinin kendisini sorgulamasını sağlayarak, yalan, inkar ve çelişki yoluyla psikolojisini bozmayı amaçlamaktadır. Görmezden gelme de Gaslighting yönteminin kullandığı enstrümanlardan biridir. Yani bazı insanlar o insanların psikolojisi bozulsun diye kasıtlı olarak görmezden gelirler.

Görünmek İçin Ne Yapmalı

Özellikle iş hayatında görünür olmakta yarar var. Genelde kimse bizi o kadar işinin arasında özel olarak takip edip iyi yaptıklarımızı görmek için çaba harcamaz. Kötü yaptıklarımızı bulmak için çaba harcayanlar olabilir o ayrı. Bu da iş hayatının ''Vaka-i adiye'' lerinden. Yani iş hayatının istemesek de gerçeklerinden. İyi iletişim, doğru zamanda doğru yerde olma, algılarımızı açık tutma, şirket içi networkü geniş ve dinamik tutma daha iyi görülmememizi sağlayabilir. Özel hayatımızda ise iş hayatına göre nispeten aksiyon almak bizim elimizde. Beklenti derecemizi düşürerek, yani görülme talebimizi azaltarak hatta umursamayarak bu işin üstesinden gelebiliriz. Yoksa görmeyen ya da görmek istemeyen gözlere gözlük dağıtacak halimiz yok. Onlar sağ biz selamet diyerek selamete erebilmek tabi ki mümkün. 

10/13/2023

''Futbolda dün yoktur'' diye bir tabir kullanılır. Geçmiş dönemlerde performansı iyi olan ama güncel durumda formsuz olan, formsuzluk durumu uzun süren futbolcular için kullanılır. Geçmişte iyiydin ama geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan bugünkü durumun demek isterler.  

Bu durum, sporda olduğu gibi, iş hayatında ve hayatın pek çok alanında geçerlidir. Gün bugündür, bugün iyiysek iyiyizdir. Tabi ki geçmişte yaptıklarımız hayatımızda ve iş hayatımızda belli bir kredi kazandırır bize.  Ama bir süre. Onları da yapmamış olsaydık vay halimize. Geçmişle uzun süre yaşayabilmemiz mümkün değildir. Mevlana' nın dediği gibi:

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Bugün ortaya konulması gereken bir performans, kazanılması gereken bir maç, ulaşılması gereken hedefler ve yetiştirilmesi gereken işler vardır. Dünle bugüne gelebiliriz ama bugünde kalamayız. Yarına ise bugünle gidebiliriz. Yarına gidebilmenin bir diğer yolu da ileride yapabilme potansiyelimizin olması. Bu da bizi yarına taşıyabilir. Genç futbolculara yatırım yapılmasındaki mantık da budur. Gelişim ihtimali ortadan kalktığı an bir başkasının işe yarama ihtimali üzerine yatırım yapılır. O nedenle işe yarama ihtimalimizin devam etmesini sağlamalıyız.

Bugünden Yarına

Profesyonel hayat acımasızdır, tıpkı hayat gibi. O yüzden bahaneler, gereksiz evhamlar, kişisel mesele haline getirilmiş önemsiz sorunlar, kan davaları, kin davaları, egolarımız,  başka sorunları mevcut işimize yansıtıp verimliliğimizi azaltma, konfor alanımızı bozmamak için gelişime kapalı olmak konularını bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Bugün ve yarın olmak istediğimiz yerde var olabilmek için.

9/09/2023

Kintsugi, Japonlar' ın kırılan eşyaları tamir ettiği bir sanat. Kırılan parçalar, altın ya da gümüş tozu karıştırılmış reçine ile onarılıyor. Bu sayede hem parçalar sağlam bir bütüne dönüşüyor hem de değerleri artıyor. Ayrıca bu onarım işlemiyle, eşyaların kırılan bölgelerinin üzeri kapatılmıyor. Yani kusurlar gizlenmiyor ve görünür hale getiriliyor. 


Kırıl Ama Dökülme

Hayatın bizi kırıp dökmemesi mümkün değil. Tabi ki bunun olmaması ya da en az olması için çaba gösteriyoruz. Ama asıl önemli olan kırılan parçalarımızı onarıp, derslerimizi alıp daha güçlü hale gelmiş bir şekilde hayatımıza devam etmek. Etrafımızda geçmişte meydana gelmiş kırıklarını, yaralarını anlatan insanları görürüz. Bunu hepimiz yaparız ve bu çok insanı bir şey. Ama bazı insanlar sürekli bunu yaparlar. Onlar kırıklarını tamir edememiş hatta o kırıkları bahane ederek onların arkasında saklanma yolunu seçmiş insanlar oluyor genelde. Yaralarını anlatıp insanların onları dinleyip anlamalarını bekliyorlar. Ama haberler kötü. İnsanlar bir yere kadar dinlemeye ve anlamaya çalışıyorlar, sonra da olay mahallinde uzaklaşıyorlar. Çünkü kimsenin umurunda değil. 

Yol

Ne yapacağız o halde? Bize hak verecek yeni insanlar mı bulmaya çalışacağız? Yoksa bizim gibi mağdur olmuş mağduriyet arkadaşları bulup, biri birimizi anlayıp, eyleyip yerimizde mi sayacağız? Bunun cevabı ne istediğimizle ve ne yapabileceğimizle ilgili. Eğer elimizden geliyorsa kırılan parçalarımızı toplayacağız, edindiğimiz tecrübeyle ve öğrendiklerimizle parçaları bir araya getirip tek parça halinde yola devam edeceğiz. Eğer yola devam edecek gücümüz ve kapasitemiz yoksa hikayemiz cepte zaten. Asıl mesele hikayede değil, hikayeden sonra ne yaptığımızda. Hikaye de bizim yol da.    

7/24/2023

Etten duvar örmek, futbolda çok iyi savunma yapan takımları tanımlamak için kullanılır. Ya da bir alanı, kişiyi korumak için insandan oluşturulan koruma çemberi de bu şekilde tanımlanır. Yani burada temel amaç korumadır. 

Seçemediğimiz çevremiz olan aile ve akrabalarımızın dışında başka çevrelere de ihtiyacımız vardır. Oturduğumuz mahalleden, çalıştığımız işyerinden, katıldığımız sosyal, sportif ya da siyasal gruplardan oluştururuz bu çevreleri. Zaman içerisinde katılmış olduğumuz grupların bir parçası haline geliriz. Yavaş yavaş etrafımızı dışarısıyla bağlantıyı azaltacak '' Etten duvar'' ile çevirmeye başlarız. Grupların genel görüşü bizim görüşümüzün yerini almaya başlar. Farklı görüşlere kapalı, karşı taraftaki insanlara karşı katı ve tahammülsüz olmaya başlarız. Grupların amacı zaten grup üyelerini konsolide etmek, biz ve onlar olgusunu yerleştirmektir. Sporda, siyasette, çeşitli dernek oluşumlarında çok belirgin bir şekilde görürüz bunu. Bizim her yaptığımız doğru ve güzel, karşı tarafın her yaptığı yanlış ve kötü olarak görülmeye başlar. Bazılarımız farkında olmadan bu etten duvara hapsolurken, bazılarımız ise bilerek ve isteyerek bunu tercih ederiz. Eğitim seviyesinin yüksek ya da düşük olması da bu davranış biçimini değiştirmez. Bir yere ait olma ve yüksek ideallerin bir parçası olma güdüsü insanın doğasında vardır. Bir yere ait olmak iyidir ama bu aynı zamanda başka hiç bir yere ait olamamaya doğru götürebilir bizi. 

Kapı

Bu duvarların arasında hapsolmaktan kurtulabilmemiz için kapılara ihtiyacımız var. İstediğimiz zaman açıp başka insanları davet edebileceğimiz ve aynı zamanda çıkıp başka dünyaları görebileceğimiz, nefes alabileceğimiz kapılara. Böylece başka hayatların, başka fikirlerin olduğunu görebilir, başka insanları daha kolay anlayabiliriz. Bu da iletişimin kolaylaşmasını sağlarken çatışmaların ve kavgaların azalmasına yardımcı olur. 

6/03/2023

Kişisel gelişim kitaplarında ve öğretilerinde, ileri gidebilmek ve huzurlu olabilmek için toksik kişi ve ilişkileri hayatımızdan çıkartmamız gerektiği söylenir. Biz de belli bir finansal güce ve kariyere erişince bu durumun farkına varıp ''Çevre'' temizliği yapmaya başlarız. Bu sayede bir uçan balon gibi ağrılıklarımızı atarak yükselmeyi ve huzura ermeyi umarız.

Sonradan hayatımıza giren kişileri de dahil ederek yeni bir çevre oluştururuz. Bu döngüde nedense sadece bizim balondan yüklerimizi attığımızı düşünürüz. Ama aynı anda başka balonlarda da bizi atıp yükselen kişiler olabileceği aklımıza gelmez. Nedense biz kendimizi başkalarının toksik yükü ya da onlara olumsuz katkı veren ilişki olarak düşünmeyiz. Eski dostlarımız, çocukluk arkadaşlarımız, eski mesai arkadaşlarımız ve aynı ortamda mecburiyetten bulunduğumuz ama kendimize yakın sandığımız insanlarla eskisi kadar görüşemediğimizde ''Havada uçtuğumuz'' u düşünmenin zamanı gelmiştir. Bir türlü buluşamama, programları denk getirememe durumu artmaya başlamışsa ve etrafta bir serinlik hissediyorsak bilelim ki bizim de bir balondan aşağı doğru yolculuğumuz başlamıştır. Hatta, ''Niye aramıyorsun'' sorusunu da sormaya başlamışsak kendimize iyi yolcuklar diyebiliriz. 

Gemliğe doğru 

Denizi göreceksin

Sakın şaşırma

Orhan Veli' nin şirinde dediği gibi şaşırmaya gerek yok. Dolayısıyla çok da şey etmemek lazım. Ya balonla yükselmek için yük atarız  ya da bizi yük diye atarlar. Balon da hayat gibi yoluna devam eder.

5/03/2023

Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk' un 6 yılda yazdığı ve 2014 yılında yayınlanan romanıdır. Orhan Pamuk romanında 1969- 2012 yılları arasında İstanbul' un kentsel ve toplumsal dönüşümünü boza satıcısı Mevlüt' ün yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Olaylar kurmaca 2 mahalle olan Kültepe ve Duttepe' de geçiyor. 

Konya' nın Beyşehir ilçesinden çalışmak için İstanbul' a gelen Aktaş ve Karataş ailesi mensuplarının yaşadıkları, şehirde tutunmak ve para kazanmak için verdikleri mücadele son derece akıcı bir dille anlatılıyor. Bununla birlikte Orhan Pamuk' un detaycı anlatımıyla İstanbul özelinde Türkiye' deki toplumsal ve siyasal gelişmelere de yer veriliyor. Köyden kente göç, gecekondulaşma, gettolaşma, hemşericilik ve kentsel dönüşüm Mevlüt' ün bakış açısıyla aktarılıyor. Bunlarla birlikte aşk da romanın ana konularından.  Roman, Mevlüt' ün amcasının oğlunun düğününde görüp gözlerine aşık olduğu ve 3 yıl boyunca aşk mektubu yazdığı kızı kaçırmasıyla başlıyor. Burada Mevlüt' ü büyük bir sürpriz beklemektedir. Romanda karakterler söz alıp görüşlerini aktarıyor. Orhan Pamuk bu kitabı yazmadan önce, sokak satıcısı olan Mevlüt' ün duygularını kitaba yansıtabilmek için bozacı, yoğurtçu, köfteci vb sokak satıcılarıyla görüşmüş ve onlarla röportajlar gerçekleştirmiş. Hatta yoğurtçularla görüşmek için Beyşehir' e gitmiş. Kitabın kapağındaki fotoğraf Ara Güler tarafından çekilmiş. Kitaptan bazı alıntılar:

'' İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde insanın kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı''

'' Bitip tükenmez bir nehrin kolları gibi sokaklarda kararlılıkla akan durdurulmaz Beyoğlu kalabalıkları yollarını, yönlerini, hızını çok sık olduğu gibi gene değiştirmiş, insanlar tıpkı yatağını değiştiren nehrin kollarında olduğu gibi başka köşelerde, kavşaklarda birikmeye başlamıştı.''

'' Bazen hiçbir perdenin kıpırdamadığı, hiçbir pencerenin açılmadığı sessiz bir sokakta yürürken bunun buralardan ilk geçişi olduğunu mantığıyla bilmesine rağmen, bu sokaktan masallar kadar eski bir zamanda geçmiş olduğunu hissediyor, şu anı bir hatırayı yaşar gibi yaşamaktan zevk alıyor, '' Boo-zaa'' diye bağırırken aslında kendi hatıralarına sesleniyormuş gibi hissediyordu kendini.''

4/05/2023

İki keşiş yolda yürüyorlarmış. Su birikintisinin önünde bir kadının karşıya geçmek için beklediğini görmüşler. Keşişin biri kadını kucağına almış ve karşıya geçirmiş. Diğer keşiş şaşkın ve kızgın bir şekilde arkadaşına bakmış. 1 kilometre kadar yürüdükten sonra konuşmaya başlamış. ''Ne yaptın sen, bizim kadınlara bırak dokunmayı bakmamız bile yasak.'' Arkadaşı cevap vermiş: ''Ben o kadını 1 kilometre geride bıraktım sen hala taşıyorsun.''

Hayatımız boyunca olumlu ya da olumsuz olaylarla ve davranışlarla karşılaşırız. Bunları çoğunu hatırlamayız. Ama bize etki eden, önemli olduğunu düşündüğümüz bazılarını ise taşımak için sırt çantamıza doldururuz. Bunların arasında bize yararlı yükler olduğu gibi pek çok zararlı yükler de olur. Uğradığımız haksızlıklar, incitici sözler, keşkelerimiz, yanlış olduğunu düşündüğümüz adımlarımız, kan davalarımız, kin davalarımız, affedemediklerimiz, önyargılarımız, takıntılarımız bu zararlı yükler arasında sayılabilir. Eğer bu zararlı yükleri zaman içerisinde azaltmayıp arttırmaya devam edersek taşıdığımız ağırlık artar ve hareket etmemiz zorlaşır. Ayrıca faydalı yüklere de yer kalmaz. Bunun sonucunda katı, uzlaşmaz, sabit fikirli, kavgacı ve mutsuz insanlara dönüşürüz. 

Süresiz Taşıma

Taşıdığımız eşya, çanta vb. yükleri belli bir süre taşıdıktan sonra bırakıyoruz. Çünkü onlarla işimiz bitiyor ve taşımamıza gerek kalmıyor. Ama sırt çantamıza doldurduğumuz geçmişin duygusal yüklerini nereye kadar taşıyacağımız belli değil. Hesaplaşmamızı ya da kabullenmemizi tamamlayamadığımız için sırtımızda taşımaya devam ediyoruz. Herkesin taşıma kapasitesi de aynı değil. Kimisi küçük denilebilecek bir olayı büyüterek çantasını dolduruyor. Kimisi de çok daha fazla yükü taşıyabiliyor. Ama sonuçta bunlar fazlalık ve atılması gerekiyor. Bunun için bazı insanlar farkındalık edinip kendi çabalarıyla yüklerinden kurtulurken kimileri de profesyonel desteğe ihtiyaç duyuyor. Kimileri ise bu yükleri kendilerinin doğal parçası sanıp görünmez kamburlarıyla hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 

Gönüllü Taşıma

Gereksiz yükleri taşımamalıyız diyoruz ama bazı insanlar da bu toksik yükleri isteyerek taşıyorlar. Geçmişte ya da günümüzde elde edemedikleri için bahane ve sığınma aracı olarak bulunduruyorlar. Yapamadıkları için kendilerine ya da çevrelerine, geçerli olduğunu düşündükleri bu mazeretleri sunarak kendilerine bir koruma alanı yaratmak istiyorlar. Bu davranış sorunu çözmemekle birlikte çok insani ve insanların kendilerini iyi hissetmesini sağlıyor. Ne de olsa herkes hayatta kalmaya çalışıyor.

2/16/2023

Deprem ülkesinde yaşadığımızı bir kez daha hatırladığımız büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Neredeyse tarihte görülmeyecek şekilde arka arkaya 7,7 (Merkez üssü Pazarcık) ve 7,6 (Merkez üssü Elbistan) gibi çok şiddetli iki deprem meydana geldi. Bunun sonucunda, 11 ili etkileyen, binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına, binlerce binanın yıkılmasına  yol açan büyük bir felaket ortaya çıktı. Deprem ülkemizin bir gerçeği. Her ne kadar kafamızı diğer tarafa çevirip görmezden gelmeye çalışsak da orada tüm gerçekliğiyle duruyor. Deprem ülkesi olduğumuz gerçeğinin yanında başka bazı gerçekleri de görmüş olduk. 


Unutma Gerçeği

İnsan beyninin en önemli özelliklerinden birisi unutabilmesidir. Bu sebepledir ki başımıza gelen pek çok acıya katlanabiliyoruz. Ama kurumsal hafızanın unutması çok yanlış. 1999 depreminin yaşattığı bunca acıya rağmen sonra meydana gelecek depremlere karşı önlem alınmamış,  neredeyse duyarsız kalınmış denilebilir. Deprem yönetmelikleri çıkartılmış ama binaların bu yönetmeliğe uygun yapılıp yapılmadığı kontrol edilmemiş. Yönetmeliğe uygun yapılan dayanıklı binaların depremde yıkılmadığı görülüyor. Yani '' Deprem öldürmez, bina öldürür'' sözünün ne kadar doğru olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Ayrıca 1999 depreminden sonra fon oluşturmak için toplanan vergilerin bu iş için harcanmayıp başka alanlarda kullanıldığı görüldü. Geçmiş yıllarda bir bakan da bu vergilerin yollar ve köprüler vb. gibi yatırımlara harcandığını söylemişti. Oysaki bu fon binaların güçlendirilmesi, yeni yapıların etkin kontrolü, ekipman alımı ve personel eğitimi için kullanılsa bu kadar büyük acı ve yıkım yaşamazdık. Ayrıca deprem sonrası can kayıpları oluşmaz, bunun yanında büyük maddi külfet meydana gelmezdi.

Fırsatçılık Gerçeği

Temelde deprem bölgesinde yağma, hırsızlık yapanla evini fahiş fiyata kiraya veren, yiyecek, içecek, ihtiyaç duyulan malzeme fiyatlarında büyük artışlar yapanlar aynıdır. Hepsi fırsatçılık yapmaktadır. Maalesef her türlü felaketin ardından bu tür insanlarla karşılaşıyoruz. Vicdan devre dışı kalıyor. Bu insanlara ciddi yaptırımlar uygulanmalı ki vicdanlarının çalışmadığı yerde cezaları hatırlasınlar ve bu tür işlere kalkışmasınlar. 

Siyaset Gerçeği

Maalesef yıllardır siyaset yüzünden ayrışan insanlar arasında, bu durumda bile pozisyonlarını koruma çabası içerisine giren ''Siyaset esnafları'' vardı. Siyasetten geçinen, siyaset sayesinde bir şeyler elde edebilmiş insanlar. Her iki siyasi kutup arasında da bu tip insanlar vardı. Çok yazık. İnsanlar can derdindeyken bile hala siyasi mücadele veriyorlardı. Şu ortamda bile bir araya gelmemek için çabaladılar. Onlar adına utandık maalesef. Oysa ki Türkiye' nin her yerinden binlerce tır yardım malzemesi bölgeye gönderildi. Gönüllüler bölgeye akın etti. İnanılmaz bir dayanışma vardı. Bir kez daha insanımızla gurur duyduk. Herkes elinden geleni canla başla yapmaya çalıştır. Ne mutlu. Herkesin siyasete bakışını gözden geçirmesinde yarar var.

Medya Gerçeği

Medyanın halinin de içler acısı olduğunu görmüş olduk. Tarafına göre, objektiflikten uzak yayınlar yapıldı. Depremzedeler konuşmasın diye itekleyen, onlardan uzaklaşan muhabirleri gördük. Medyanın bir kısmına göre her şey iyi yapılıyordu, diğer kısmına göre her şey kötü yapılıyordu. İyi yapılanlarda oldu, kötü yapılanlar da oldu. Ama objektif bilgi alma şansımız pek olmadı.

12/22/2022

Katar' da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası Arjantin' in şampiyonluğuyla sona erdi. Kış mevsiminde yapılmasıyla diğer dünya kupalarından farklı olarak öne çıkan şampiyona, Messi' nin kazandığı ilk dünya kupası olması sebebiyle ve müthiş final maçıyla da akıllarda kalacak. 


Normal süresi 3-3 biten ve penaltılara giden final maçı, kupa tarihinin en güzel final maçlarından biri olarak değerlendirildi. Dünya futbolunun son 15 yılında damga vurmuş olan Messi' nin oynayacağı son dünya kupasını kupa alarak kapatması da pek çok futbolseverin dileğiydi. Bu dilek gerçekleşip Arjantin kazanınca biz de kazanmış olduk:)
Nusret
Buraya kadar her şey futbol sahasının içerisindekilerle ilgiliydi. Ne zaman maç bitti başka aktörler ve rol çalma çabaları devreye girdi. Salt Bae hareketiyle dünyada tanınan, restoranlarında ağırladığı ünlülerle pozları bulunan medyatik bir figür olan Nusret, yoğun reklam faaliyetlerine Katar' da da devam etti. Maç bitiminde sahaya inerek futbolcularla ve dünya kupasıyla poz verdiği hatta Messi ile fotoğraf çekilmek için onu çekiştirdiği görüldü. Messi şaşkın ve kızgındı. Nusret bir futbol figürü değildi. Hatta Arjantinli hiç değildi. Peki ne arıyordu maçtan hemen sonra sahada. Yoğun güvenlik önlemlerini aşıp sahaya inmesi mümkün değildi. 
Money Talks
Tabi ki burada özel izinler olduğu belliydi. Kim bilir kaç para ödeme yapılmıştı. Reklamın iyisi kötüsü olmazdı nasıl olsa. Zaten Nusret' in 49.8 milyon takipçili Instagram hesabına bakıldığında, Arjantinli futbolcularla çekilmiş Dünya kupası fotoğraflarının yanında, Katar Emiri ve FIFA başkanıyla da fotoğrafları görülüyordu. Katar' da para konuşuyordu. Dünya Kupasının futbolla ve futbol kültürüyle ilgisi olmayan Katar' da oynanması da paranın gücüydü. Paranın gücü futbola saygı duymuyordu. 36 yıl sonra gelen dünya kupasının kupa kaldırma fotoğrafının, kaptan Messi' nin üzerinde formasıyla değil Bişt' le gerçekleşmiş olması da bunun sonucuydu. FIFA başkanı İnfantino' nun da Messi' nin, Bişt' i giymesi için çaba gösterdiği de gözlerden kaçmadı. 
Her ne kadar Bist Katar' da üst düzey kutlamalarda giyilen onurlandırıcı bir kıyafet olsa da Arjantinliler' i onurlandıracak şey kendi formalarıdır. Daha sonraki dünya kupalarında turnuvayı düzenleyen ülkeler de benzer uygulamalara gidip futbolun ruhunu zedeleyici hareketlerde bulunabilirler. Katar 2022 Simon Kuper' in ünlü kitabını yeniden hatırattı bize: '' Futbol Asla Sadece Futbol Değildir''

Subscribe to RSS Feed Follow me on Twitter!