Fatih Altaylı, kendi Youtube kanalında Hayko Cepkin ile yaptığı bir programda, Okan Bayülgen için ''Kendi sesine aşık'' diye bir tabir kullandı. Bu tabiri kullanmasının sebebi Okan Bayülgen' in sürekli konuşması ve karşısındakini konuşturmaması. Okan Bayülgen' in programına aldığı konukları bile konuşturmayıp onları anlatıcıdan çok dinleyiciye çevirdiğini rahatlıkla görebiliriz.
9/12/2025
6/25/2025
Ünlü Alman yazar Goethe' ye ait olan '' Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir '' sözü vardır. Hassas insanların dünyadaki umursamazlık, vurdumduymazlık ve haksızlık yüzünden ne kadar acı çektiklerini anlatır bu sözüyle.
Alınganlığın Nedenleri
Psikologlara göre alınganlığın nedenleri şunlardır:
1) Özgüven eksikliği,
2) Değersizlik inancı,
3) Kişiselleştirme,
4) Varlık meselesi olarak görmek,
5) Tetiklenmek istememek,
6) Kurban psikolojisi,
7) Onay arayıcılık
Haksızlığa Uğramak
Alıngan insanlar herhangi bir davranış ya da tutum sonucunda haksızlığa uğradıklarını düşünebiliyorlar ve bunu karşıdakilerle paylaşmıyorlar. Araya mesafe koyarak iletişimi azaltıyorlar. Oysa ki olaydan bihaber olan karşı taraftakiler, değer verdikleri kişiler iletişimi kestikleri için onlardan mahrum kalıyorlar ve asıl haksızlığa uğrayan oluyorlar.
Alınganlık Yaşta Değil Baştadır
Alınganlık huyu insanların yaşları ilerledikçe ve olgunlaştıkça kendiliğinden ortadan kalkmıyor genelde. Bu durum, insanın farkına varıp kendisini geliştirmesiyle ortadan kalkacak bir durumdur. Çabalamak gerektiği için pek çok insan uğraşmıyor ve '' Beni kabul eden böyle etsin '' klişesinin arkasına sığınıyor.
Yarım Dünya
Herkesin her şeyi tam yapmasını bekleyen alınganlara, Cengiz Aytmatov toplu bir cevap vermiş olsun. Cengiz Aymatov, '' Gün Olur Asra Bedel'' romanında şöyle der: '' Kaldı ki burası dünya, burada hep bir şeyler yarım kalacak.''
5/20/2025
Hayatın bize borcu var mı? Ya da hayattan alacaklı mıyız? Varsa bu nerede yazıyor? Bazı insanlar hayattan alacaklıymış gibi davranırlar. Sürekli beklenti içerisindedirler. Sanki, hayatta var oldukları için bazı beklentileri kendiliğinden gerçekleşecekmiş gibi düşünürler.
Acı Hayat
Analitik psikolojinin kurucusu olan Carl Jung şöyle diyor: ''Dünya, kendi yaşanmamış hayatlarından dolayı acı çeken insanlarla doludur. Dünya onlara karşı acımasız olduğu için değil, kendi potansiyellerine ihanet ettikleri için acımasız, eleştirel ya da katı yürekli olurlar. Sanat üretemeyen sanatçı, üretenle dalga geçer. Aşkı göze alamayan insan, aşık olanla dalga geçer. Kendini bir düşünceye adayamayan kişi, inancı küçümser. Ama yine de hepsi içten içe acı çeker. Çünkü bilirler: Alay ettikleri hayat, aslında yaşamaları gereken hayattır.''
Savaş ya da Kaç
Hayattan alacaklı gibi davranmak aynı zamanda bir şeylerin arkasına sığınmak anlamına geliyor. Dolayısıyla harekete geçmemek ve çabalamamak için bahane oluyor. Bu insanlar nereden alacaklıysa onun için savaşmak yerine sürekli mızmızlanarak bu mücadeleden kaçmayı tercih ediyorlar. İnsanın temel içgüdülerinden olan savaş ya da kaç dürtüsünü böylece kaçmayı tercih ederek uyguluyorlar. Bilerek ya da bilmeyerek.
Stand Up and Fight
Oysa ki çabalamaktan vazgeçmeseler, bu esnada da ''Status Quo'' grubunun '' In the army now'' şarkısının ''Stand Up and Fight(Ayağa kalk ve savaş)'' kısmını mırıldanarak hayata tutunsalar ne güzel olurdu. Ne de olsa yaşamak için mücadele etmek gerekir.
5/06/2025
Futbol tüm dünyada içerisinde büyük hikayeler barındırır. Başarı, azim, rekorlar, geri dönüşler, yokluklara rağmen elde edilen zaferler, bireysel oyuncu performansları, tribün hikayeleri vardır futbolun içinde. Bu hikayeler pek çok insana da ilham verir. Bunlar da futbolun, hem sahada hem de saha dışında güzelleşmesini sağlayan ve milyarlarca insanın ilgisini üzerinde toplayan bir spor dalı olmasını sağlıyor.
Bununla birlikte büyük bir ekonomiye de dönüşüyor futbol. Yayın hakları ve iddia gelirleri sayesinde çok büyük paraların döndüğü bir sektör oldu aynı zamanda. Büyük fonlar futbol kulüplerini satın almaya başladı. Futbol, para kazanılması gereken bir yatırım aracına dönüştü. Dolayısıyla, bizim çocukken taşlardan kale yapıp, mahalle arasında oynadığımız oyunla aynı değil artık. Hal böyle olunca futbolun aktörleri sadece futbolcular, teknik ekip ve seyirciler olmaktan çıktı. Simon Kuper' in dediği gibi, ''Futbol asla sadece futbol değildir''. Bu kadar çok aktörün dahil olduğu bu ''oyunda'' herkes bir tarafından çekmeye başladı futbolu. Yayıncı kuruluşların baskısı ve iddia sayesinde yoğun maç trafiği yaşanmaya başladı. Futbolcular sürekli maç yapan makinelere dönüşmeye başladılar.
Türkiye' de Futbol
Ülkemiz de bu dönüşümden nasibini aldı doğal olarak. Ama biz her zamanki gibi vur derken öldürdük. Ortada duran büyük paralar vardı ve bu paradan herkes nasiplenmek istiyordu. Futbolcular ve teknik ekipler gibi yöneticiler, gazeteciler ve futbol yorumcuları da bunun peşindeydi. Yöneticilerin yaptığı yüksek bedelli garip transferler kulüplerin mali yapısını bozmaya başladı. Spor yorumcuları özellikle Youtube üzerinden etkileşim alabilmek için rating getirici manipülasyonlara başladılar. Futbol konuşmak yerine dedikodu yapıyor ve ithamlarda bulunuyorlar. Bunlar yalan da çıksa hiç bir şey olmadan bir sonraki hafta yeni senaryolarla ekran karşısında oluyorlar. Garip bir dokunulmazlık zırhı içerisindeler. Takım yorumcuları genelde eski futbolculardan oluşuyorlar. Takımların eski efsanelerini de tanımış oluyoruz yorumları sayesinde ve keşke onları bu kadar yakından tanımasaydık ve sahadaki halleriyle hayallerimizde kalsalardı dedirtiyorlar. Oyuncu menajerlerinin bağlantılı olduğu yorumcular, menajerlere bağlı oyuncuların ve teknik direktörlerin pazar paylarını arttırıcı yorumlar yapıyorlar. Bazı başkanlara bağlı yorumcular da var. Başkanın rakiplerine karşı neredeyse savaş açmış durumdalar. Böyle taraftarlar da var. Takımlarının şampiyon olması önemli değildi bu taraftarlar için. Kendi sevdikleri başkanın gelmesi daha önemliydi. Başkan kulüpten büyüktü onlar için. Ayrıca siyaset de işin içine dahil oldu. Hem siyaset kendi girdi futbola, hem de futbol aktörleri siyaseti futbolun içerisine çekti. Takım bulamayan teknik direktörler, kısa yoldan hakem olmak isteyenler, iş bulamayan yorumcular, seçim kazanmak isteyen, Futbol Federasyonu ile kulüplerin başkan ve yönetici adayları el birliğiyle futbolu siyasetin güdümüne soktular. Bunun sonucunda da saha sonuçlarının tek belirleyicisi sahada oynanan futbol olmamaya başladı. Tüm dünyada futbolda adaleti getirmek için devreye alınan VAR sistemi bizde sonuçları doğrudan etkilemeye başladı.
Taraftarlık
''Yensen de yenilsen de taraftarız senle'' diye tezahürat yapan taraftarlar şampiyonluklar gelmeyince öfkelenmeye başladılar. Taraftarlığını, takımının aldığı sonuçlara endekslemeyen, kulübüne gönülden bağlı '' Saf'' taraftarlar tribünlerden çekilmeye başladı. Tribünlerde yüksek bilet fiyatları yüzünden de dönüşüm başladı. Taraftarların yerini ''Seyirci'' ler almaya başladı. Bilet fiyatlarını onlar ödeyebiliyorlardı ve maçları hafta sonu etkinliği olarak görüyorlardı. Ellerinde telefon, maç izleyip takımı desteklemek yerine kimi zaman oyun oynuyorlardı. Selfie çekip sosyal medyada paylaşım yapmak onlar için çok önemliydi. Takıma katkı vermeyen bu seyirci kitlesi, sonuç istedikleri gibi gitmeyince homurdanmaya başlıyor hatta oyuncuları ıslıklamaya başlıyordu. Ama taraftarlık böyle bir şey değildi. Takım düştüğünde taraftar onu ayağa kaldırırdı. Kulüplerin gelirlerini arttırmak için uyguladıkları bilet politikası iç saha tribün gücünün kaybolmasına neden olmaya başladı. Şampiyonluğa oynayan takımlar iç sahada maç kaybetmeye başladılar. Anadolu takımlarında ise iç saha maçları boş kalmaya başladı. Dolayısıyla potansiyel küme düşme adayı oldular. Velhasıl futbolun tüm aktörlerin günü kurtarmak için yaptığı hamleler futbolun yarınını yok etmeye başladı. Dolayısıyla futbolu da.
Fair Play
Kazanmak için her yolun mubah olduğu bu futbol ikliminde sürekli pankartlarla maçlara çıkılıyor. Çeşitli mesajlar veriliyor. ''Fair Play'', '' Respect'' gibi sözcükler kullanılıyor. Rakip takımın oyuncusuna çok sert hamleler yapan, sürekli kendini yere atıp avantaj sağlamaya çalışan oyuncuya, takımı galipken topun kendisinden dışarı çıktığını söyledi diye Fair Play ödülü veriliyor. Ya da bir maçta soyunma odasına giderken hakemlere küfür edip kırmızı kart yiyen futbolcu, bir kaç hafta sonra röportajda ılımlı sözcükler söyledi diye Fair Play ödülü alıyor. Yani bu futbol ne Fair ne de Play. Belki de bu futbolu o kadar da önemsememek lazım. Sokakta oynadığımız bize yeter.
1/17/2025
Hayat yolculuğumuz boyunca yürüdüğümüz yollar ne yazık ki her zaman açık olmuyor. Kimi engellerle karşılaşıyoruz. Aslında kimi zaman engellerle karşılaşmıyoruz desek daha doğru olur. Önümüze çıkan duvarlar yüzünden adeta bir bilgisayar oyununda ilerleyen karakterlere benziyoruz. Duvarları aşabilirsek hedefimize ulaşabiliyoruz.
Her önümüze çıkan duvarı aşmamız gerekiyor mu? Aşmak ya da aşmamak, işte bütün mesele bu. Bazı duvarlar vardır ki bir şekilde aşmamız gerekir. Bunun için de mücadele etmemiz gerekir. Yıkarak, üstünden atlayarak ya da bir delik açarak diğer tarafa ulaşabilmeliyiz. Ama kimi duvarlar vardır ki hiç uğraşmadan yolumuzu değiştirip başka bir yöne doğru gitmeliyiz. Hangi duvarı aşmak için mücadele edeceğiz, hangi duvarın etrafından geçip yolumuzu değiştireceğiz, bunun kararını doğru vermek gerekiyor. Bu duvarı aşmamızın hayatımızın kolaylaşmasına ya da hedeflerimize ulaşmamıza bir faydası yoksa ve bu duvarı aşmayı kişisel bir mesele haline getirdiysek zamanımız ve çabalarımız boşa gider.
9/21/2024
Dostun eskisi makbuldur derler. Ne de olsa geçen uzun yıllarda pek çok anı birikmiştir. İyi gün, kötü gün, ortak sevinç ve üzüntüler. Dostluklar layıkıyla eskimişse eski dost tabi ki çok kıymetli bir hazine.
Yeni Hayat
Bazı insanlar zaman içerisinde kendilerine yeni bir dünya kurmak isterler. Yeterince mutlu olmadıkları eski dünyalarından uzaklaşmak isterler. Yeni çevre ve yeni ilişkilerin olduğu bu dünyayı kurarken eski defolarını, eski zaaflarını hatırlamak istemezler. Dolayısıyla peç çok detaya hakim olup bunları hatırlatacak kimselerden, özellikle eski dostlarından uzak durmak isteyebilirler.
Dengi Dengine
Dostluklar genelde biri birine denk eğitim, gelir seviyesi, kültürel yakınlık, benzer dünya görüşü vb. durumlara bağlı olarak gelişebiliyor. Gelir ve sosyal statü gibi ayrımların çok göze görünmediği çocukluk, gençlik dönemi, asker arkadaşlığı ve üniversite dostlukları tarafların farklı eğitim ve gelir seviyesine ulaşılmasıyla eski gücünü kaybeder. Geçmişte güzel anılar biriktirilmiş olsa da dostlukların uzun sürebilmesi için anı biriktirmeye devam edilmesi gerekir. Bu da ortak paylaşımların devam etmesiyle olur. Bir araya geldikçe sürekli eski hatıraları konuşmak mümkün olamayacağına göre yeni hikayeler yazılmasına ihtiyaç vardır.
Saygı Azalması
Dostlukların sona ermesinin en önemli nedenlerinden biri de dostların zaman geçtikçe biri birlerine eskisi gibi saygılı davranmamasıdır. Uzun zamandır tanıdığımız ve samimi olduğumuz insanlara saygılı davranmaya gerek yokmuş gibi bir algı oluşur. Yeni tanışılan insanlara gösterilen saygı ve özen eski dostlardan esirgenebilir. Bu da kırıcı bir davranış olarak ilişkilerin bozulmasına neden olabilir.
Yıllar her şeyi yıprattığı gibi dostlukları da yıpratır. Dostların en önemli özelliklerinden biri birlerini idare etmesi ve bazı hataları görmezden gelmesidir. Geçmişte önemsenmeyen ya da görmezden gelinen şeyler, kapanmayan hesaplara dönüşüp ileriki yıllarda çatışmaların kaynağı olabilir. Görünür büyük bir nedeni olmamakla beraber biriken ufak sorunlar dostların uzaklaşmasına sebep olur. Uzun yıllar içerisinde, boş bardağın dolup taşması gibi biriken problemler dostluk bardağını taşırır. Dolayısıyla tepkiler de daha kontrolsüz ve uzun süreli olabilir.
Ceyhun Yılmaz' ın radyo sloganına uyarlarsak: Eskiyen dost olur mu? Olmaz olur mu? Ama olmaz olsun.
7/20/2024
Bir Demet Tiyatro dizisinde yer alan Eyvah Necdet karakteri olsaydı şöyle derdi: ''Sen hiç balon balıklarını düşündün mü?'' Ondan sonra açıklamasını yapardı. Balon balıklarının kendilerini tehlikede hissettiklerinde, kendilerini olduklarından daha büyük göstermek için şiştiklerini ve bu sayede kendilerini korumaya çalıştıklarını anlatırdı.
Karadaki Balon Balıkları
İnsanların sahip olduğu artı özellikler onların hayata karşı koruma kalkanlarıdır. Para, güç, eğitim, sosyal çevre, yetenek vb. Bu özellikleri geliştirmek için çaba gösterirler. Fakat bu özelliklere gerçekten sahip olmayan bazı insanlar olduklarından fazla görünmeye çalışabiliyorlar. Mış gibi yapıyorlar yani. Onlar için ''Karadaki balon balıkları'' diyebiliriz. Bir kısmı kendilerini korumak için böyle davranıyorlar. Bu sayede dokunulmazlık alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. Kimileri de olmayan gücü varmış gibi göstererek fayda sağlamaya çalışıyorlar. Siyasette ve iş hayatında sıkça rastladığımız bir durumdur bu.
Instagram Tayfa
Bazı insanlarsa heves ettikleri ama ulaşamadıkları yerlere, hayatlara sanki ulaşmış gibi davranmaya çalışırlar. Olduklarından varlıklı, kültürlü, güçlü ve sosyal. Bu kişilerin resmi yayın organı Instagram' dır. Denizdeki balon balıkları kendilerini korumak için şişerlerken, karadaki balon balıklarının bu modeli kompleks ve ego tatmini için şişiyor.
Mevlana' nın, ''Ya olduğun gibi görün ya da göründüğü gibi ol'' sözünü daha önce duymuşlar mıdır acaba?
6/20/2024
Hepimizin kendi dünya görüşümüze, bilgimize, öğrendiklerimize ve benimsediklerimize göre fikirleri vardır. Fikirler insanı temsil ederler. İnsanın var olduğunun göstergesidir aynı zamanda fikirler. Ne demiş Descartes: '' Düşünüyorum, öyleyse varım.''
Hakkaniyet Meselesi
Aslında her hangi bir görüşü savunurken, kendini ifade etme, var olma çabası ve grup dinamikleri göz önünde bulunduruluyorken, objektif olma ve hakkaniyetli davranma kriterler arasında yer almıyor. Bu, siyasette, sporda, arkadaşlık çevresinde, iş hayatında da böyle. Oysa ki insan fikirlerinin üstün yönlerini savunurken zaaflarını da dile getirebilmeli. Karşıt görüşün iyi yönlerini de dile getirip hakkını teslim etmeli. İşte o zaman insan büyür ve ''İnsan'' olur.
1/09/2024
Yapboz oyununu hepimiz biliriz. Kutunun içerisinde bulunan parçalarla kutunun üzerinde bulunan resmi tamamlama oyunu. Parça sayısı ve zorluk derecesi değiştiği için çocukluktan itibaren her yaş grubuna hitap eden bir oyundur. Yapboz oyununda resmi oluşturan parçaların tamamı kutu içerisinde yer alır. Yani yapboz oyununda eksik parça yoktur.
Nazım Hikmet, Saman Sarısı, şiirinde Abidin Dino' ya '' Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin '' diye sormuştu. Abidin Dino mutluğun resmini yapabilseydi her şeyi tam olan bir resim mi çizerdi acaba? Kendi yapbozumuzdaki tüm parçaları tamamlayınca mutluluk geleceğini sanıyoruz ama hayat dediğimiz şey, eksik parçalarıyla ve eksik parçalarına rağmen yaşamak zorunda olduğumuz, asla bütünüyle tamamlanamayacak bir şey. Bütün parçaların tamamlanmasıyla hayatın güzel olacağını sananlar ise mutlu olmakta zorlanıyorlar.
Yanlış Parça
Kendi parçalarımızla resmi tamamlamayı başaramadığımızda eksik olan yeri yanlış parçalarla tamamlamaya çalışıyoruz. Örneğin, eğitim ve sporda başarı gibi konularda çocuklarının üzerinde çok baskı kuran veliler kendi eksik parçalarını çocukları üzerinden tamamlamaya çalışıyorlar. Geçmişte kendilerinin elde edemedikleri başarıları çocuklarının elde etmesi için onları zorluyorlar. Çocukluk ya da gençlik dönemlerinde para sıkıntısı çekenler, ileriki dönemlerde paraya kavuştuklarında, geçmişin eksik parçası olan parasızlığı telafi edebilmek için abartılı alışverişe ve gösterişe yönelebiliyorlar. Paranın gelmiş olması parçayı tamamlamaya yetmiyor. Çünkü zamanında gelmediği için ne kadar harcama yaparlarsa yapsınlar bu anlık hazdan öteye gidemiyor ve eksik parça tamamlanmıyor. Geçmişe yönelik hesaplar kapanamıyor bir türlü. Bu insanların pek azı, ihtiyacı olan insanlara yardım etmeye yöneliyorlar. Ben çektim onlar da çekmesin diye düşünüyorlar.
Geçmiş
Tabi ki geçmişte yaşadıklarımız gelecekte yapacağımız bazı davranışlara neden olabilir. Bu çok normal. Ama geçmişte yapamadıklarımızı günümüzde yapacağımız abartılı davranışlarla tamamen telafi etmek mümkün değil. Keşke geçmişi ve kendimizi rahat bırakabilsek. İnsan vücudunun % 70' ini su oluşturur denir. Su ve ukde desek daha doğru olur. İçimizde ukde olan o kadar çok şey var ki.